Bize Ulaşın ★0538 669 1917 ★iletisim@sep.org.tr

AKP’ye Karşı Nasıl bir Mücadele?

SEP’in AKP’ye Karşı Oluşunun Gerekçeleri Nelerdir?

Bir kere AKP’nin emekçilere kıyasıya düşman, otoriter bir rejim örgütlediğini görmemiz gerekiyor. AKP iktidarının diğer sermaye partilerinin iktidarından farkı, elde ettiği güçle işçi-emekçi düşmanlığında çok daha kararlı ve bu icraatları hayata geçirmek konusunda çok daha başarılı olmasıdır. Patronlara seslenirken anayasal bir hak olan grev hakkını engellemekle övünen bir iktidardan bahsediyoruz. 301 madencinin öldüğü Soma’da madenci yakınlarını tekmeleyen bir zihniyet bugün ülkeyi yönetiyor maalesef. Siyasete girdiklerinde üzerlerindeki gömlekten başka şeyi olmayanların sonradan büyük servet sahibi insanlar haline geldiğini görüyoruz. Sadece bu da değil, eş-dost-yandaş kesimlerin de zenginleştirildiği oligarşik bir yapılanmadır AKP düzeni. Kayırmacılık ve yolsuzluk, toplumun kılcal damarlarına kadar egemen olmuş durumda. Buna karşı tam 5 milyon emekçi aileleriyle birlikte asgari ücretle açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. Emekçi düşmanlığının örneklerini saymakla bitiremeyiz. Ama mesele sadece bu kadarla sınırlı değil. Ülkede tek adam rejiminin yerleşmesi, otoriter ve keyfi uygulamalar, yasaklar, tutuklu gazeteciler, işten atılan muhalif akademisyenler, susturulan medya… Bunun yansıra AKP iktidarının toplum mühendisliğine soyunması, zoraki muhafazakarlaştırma işine girişmesi, dini kendi çıkarlarına alet etmesi ama buna karşın ülkenin AKP yönetiminde her zamankinden daha çok- yolsuzluk, hak yeme ve zalimlikle bezenmesi…

AKP ile Nasıl Mücadele Edilir? Emekçilerin Çoğunluğu AKP’ye Oy Vermiyor mu?

Emekçilerin çoğunluğunun AKP’ye oy verdiği bir gerçek. Bunun nedenlerini iyi anlarsak, ancak o zaman, Türkiye’deki siyasi panoramayı değiştirebiliriz. AKP’nin en büyük silahı suni kutuplaşmalarla toplumu bölmektir. Laik-muhafazakar, Türk-Kürt, Alevi-Sünni gibi kültürel ayrımlar üzerinden siyaset yapan AKP bu kavgalar sayesinde toplumu bölüyor ve kutuplaştırıyor.

Siyasi yaşamı bu tarz kimlik-kültür kavgalarının domine etmesi toplumsal muhalefeti etkisiz kılmaktadır. Bu çıkmazdan kurtulmak için politik ayrışmalar kimlik ekseninden çıkarılmalıdır. Politikanın belirleyeni emekçilerin hakları ve toplumsal eşitlik talepleri olduğu sürece AKP’nin gerilemesi kaçınılmaz olacaktır. Gelgelelim muhalefet partileri de kimlik ve kültürel kodlar üzerinden politika yürüttükleri için AKP’nin ekmeğine yağ sürüyorlar. Bu durumda maalesef emekçiler sınıfına göre değil de kimlik ve gelenek-göreneklerine göre tavır alıyor. Partimiz SEP yaşam biçimi, kimlik ve kültür üzerinden gelişen bir “solculuğu” reddetmektedir.

Kavga taraflaştırır. Bize lazım olan kendi kavgamızı büyütmek ve taraflaşmayı kendi kavgamız üzerinden şekillendirmektir. Yani bir tarafa sömürücü ve zorba asalaklar takımı geçmelidir, diğer tarafa ise bu ülkenin gençleri ve emekçileri. Bu kavga sömürü düzenine karşı tüm emekçileri birleştiren sınıf kavgasıdır.

AKP’yi ancak sosyalistlerin liderliğindeki emek siyaseti durdurabilir. Zira vahşice sömürülen, örgütsüz, dar gelirli, yoksul emekçi milyonlar sınıf kavgasında taraflaşırlarsa AKP’den koparlar. Eğer emek merkezli toplumsal eşitlik mücadelesi ülkenin ana gündemi haline gelebilirse suni gündemler etkisini kaybedecek ve halkın gerçek gündemleri ön plana çıkacak.

AKP’ye karşı muhalefet olan ana partiler emek merkezli değiller. Tersine onlar da burjuvazi ve onun dünya görüşü ile içli dışlılar. Bu yüzden emekçiler ve gençler bu temel konuda ana partiler arasında bir fark göremiyor ve çoğunlukla kültürel-kimliksel açıdan kendilerine daha yakın gördükleri AKP’ye destek oluyorlar. Özcesi, parababalarına karşı mücadele büyürse AKP’nin çözülmesi kaçınılmazdır. Kültür-kimlik ayrışması siyasete egemen olmaya devam ederse AKP yola devam edecektir.

Emek Siyasetinden Ne Anlamalıyız?

Emek siyaseti, kabaca, politik mücadelenin merkezine sömürü karşıtlığını koymaktır. Bu bazen bir işyerindeki grevdir, sendikalaşma mücadelesidir; bazen iş cinayetilerine karşı verilen tepkidir, bazen benzine yapılan zam, bazen velilerden alınan katkı payları, bazen ÖTV-KDV, bazen kentsel alanların yağmalanması mücadelenin konusudur. Emek siyaseti sahadaki aktif mücadeledir. Emekçiler mücadelede dönüşür, bilinçlenir ve örgütlenir. Ve daha sonra tüm toplumun önderi haline gelebilir. Emek siyasetindeki amaç, emekçilerin birliğini sağlamaktır. Bu yüzden emek siyaseti birleştiricidir. Tersinden emek siyaseti emekçilerin arasındaki suni bölünmüşlükleri aşmaya çalışır. Kültür ve kimlik üzerinden yapılan solculuk ise ister istemez farklı kimlikleri karşı karşıya getirmeye meyillidir. Kadın-erkek, Alevi-Sünni, Türk-Kürt işçiler mücadelede birleşirlerse hayatın akışı değişecektir.

Emek siyaseti, CHP’li politikacıların yaptığı gibi yuvarlak bir dille işçiden-köylüden bahsetmek ve onların haklarını savunuyor gibi yapmak değildir. Sömürü karşıtlığı olmadan bunlar boş laftan fazla bir anlam ifade etmez. Emekçileri sömürenler kim: Patronlar. Yani TÜSİAD’ı ve MÜSİAD’ı ile sermayeyi hedef almalıyız. AKP’yi hedef alacağımız asıl nokta da burası olmalıdır. Kıdem tazminatına göz diken, işsizlik fonunu yağmalayan, grevleri yasaklayan, ülkeyi ucuz emek cehennemine dönüştüren, SOMA gibi facialara yol açan, patronların cebini doldurup kendi ceplerini de şişiren AKP iktidarı da ancak emekçi cephesinden bir siyasal muhalefet görmeye başlarsa alaşağı olacaktır. Bu yüzden politikanın merkezine emek gündemi gelmelidir.

Kavga doğası gereği taraflaştırır. Bunu çok iyi bilen AKP de sürekli kavga çıkarmak durumundadır. Hepsi de asılsız olan RTE-CHP (Beyaz Türkler), RTE-HDP, RTE-Terör, RTE-ESAD, RTE-İsrail, RTE-Batı gibi kavgalar seçmen kitlesinin yarısının öyle veya böyle AKP’de taraflaştırmaktadır. Kavgalar bu şekilde ceryan ederse sol kaybetmeye mahkumdur. Ama emekçilerle-patronlar, zenginlerle-yoksullar, halkla kapitalistler şeklinde algılanan kavgalar toplumu etkilemeye başlarsa AKP’ye oy veren emekçilerin sola yaklaşması mümkün olacaktır. Ama bunun için mutlaka bu kavganın siyasal partisine ihtiyaç vardır. SEP de bunun için vardır.

İslamcıların Örgütlenme Başarıları Çoğu Kez Sosyalistlere Örnek Gösterilir; Bu Konuda Ne Düşünüyorsunuz?

İslamcılar ve sosyalistler adeta tahterevallinin iki ucunda gibiler. Biri yükselirken diğerinin düşmesi kaçınılmaz oluyor, çünkü iki kesim de esas olarak kentli yoksul emekçilerin üzerinden yükselebilir. 1960 ve 1970’lerde sosyalistler işçiler, emekçiler ve üniversiteler için ana çekim merkeziyken İslamcılar ancak taşra esnaf ve eşrafından destek toplayabiliyordu. 12 Eylül cuntası, sosyalistleri silindir gibi ezince kent yoksulları İslamcıların hayır-hasenat üzerinden giden dayanışma ağlarına takıldılar. Kesin olan birşey varsa o da Türkiye’de egemen sınıfın İslamcıların önünü açmasıdır. İslamcılığın komünizmin panzehiri olarak devreye sokulması, ABD’nin yeşil kuşak projesiyle ilgiliydi ve Türkiye’de bu 12 Eylül darbesi ve sonrasında uygulandı. İslamcılar da bu fırsatları iyi değerlendirdiler. Sistemi muhafazakarlaştırmak için FETÖ’sünden Milli Görüşü’ne ve diğer cemaatlere varana dek hepsi dört koldan ilerlediler. SSCB yıkıldığı için sosyalistlerin ideolojik çekim merkezi olma özelliği de giderek zayıfladı, buna karşın moral üstünlüğü ele geçiren İslamcılar yeni bir yarı aydın kuşağını özellikle de Refah Partisi kendisine çekebildi. İran’da Humeyni’nin iktidarı ele geçirmesi, Filistin’de solcuların yerlerini HAMAS gibi İslamcılara bırakması Erbakan ve Refah Partisi’ne yönelik ciddi bir kadro ağının akmasını beraberinde getirdi. Gelgelelim İslamcılar küçük burjuvalıktan büyük burjuvalığa doğru geçtikçe de Milli Görüş’ün içerisinde ayrışmalar şekillendi ve bilindiği gibi RTE önderliğinde ABD-AB-TÜSİAD güdümünde AKP kuruldu. Neoliberal, patron dostu bu yeni gömleğin aynı zamanda ne kadar zorba da olabileceğini gördük.

Neticede siyasal İslam’ın yükselişinin sınıfsal dinamiklerini anlamamız gerekiyor. Bugün artık ideolojik bir çekim yaratmaları mümkün değil. Ahlaki üstünlüklerini tamamen kaybettiler ve bu yüzden de yarı aydın genç kuşağı kazanmaları mümkün değil. Ama yoksul halk üzerindeki hayır-hasenat bağları varlığını sürdürüyor. Devlet imkanlarını ve tabi sopası ellerinde. Yeni zalimler oldular. Bozuk bir düzen kurdular ve aslında soldan gelecek meydan okumalara çok açık durumdalar. Unutmamak gerekir milyonlarca emekçi kırıntılarla avunmanın meraklısı değil. İnsanca ve onurlu bir yaşamı herkes ister, ama alternatifleri yoksa durum değişir. Bu yüzden insanları makarnacı diye aşağılamak çok çirkin bir tavır ve esasında onları AKP’de kemikleştirmeye yarıyor. Alternatif nedir peki? Alternatif sendikal örgütlülüktür, sendikal alanının düzelmesi ve yenilenmesi mücadelesidir. Alternatif sosyalist parti inşasının güçlenmesi ve hızlanmasıdır.

İslamcılar neticede aldatma, kandırma ve menfaat üzerinden ilerlerler. O yüzden örgütlenme tarzlarını birbirleriyle karşılaştırmak doğru değil. Ama azimli, uzun soluklu olmak şart. Bu zaten devrimci olmanın dünya çapındaki tarihsel gereğidir. Diğer taraftan ideolojik üstünlüğün yeniden kazanılması için Stalinci ve postmodern yorumların terk edilerek yerine Marksist çizginin geçmesi de bir zorunluluk. Aynı zamanda somut dayanışma kültürünün bizim cephemizde güçlendirilmesi gerekiyor.

Laiklik Mücadelesini Nereye Koymak Gerekir?

Türkiye’nin tek kişi sultası etrafında otoriter-muhafazakar bir dönüşüme zorlandığı tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortada. Kadınlar, Aleviler, eşcinseller, marjinaller olarak nitelenen farklı yaşam biçimleri ve genel olarak laik yaşamı benimseyenler kendilerini baskı altında hissediyorlar. Bu kesimler endişelerinde elbette ki haklılar. Laiklik her ne kadar parça pinçik edilmiş de olsa savunulmak zorundadır. Bunda tartışma yok, ama asıl mesele laikliğin nasıl savunulacağıdır. Direk olarak söyleyecek olursak laiklik en iyi laikliğe tehdit oluşturan unsurun zayıflatılmasıyla savunulur. Yani mesele, AKP’nin geriletilmesidir. Bunun yolunun da emek merkezli mücadelenin, siyasetin merkezine yerleşmesinden geçtiğini söylemiştik. Bu konuda yapılacak en büyük hata ise “laik cephecilik” tuzağına düşmektir. Yani laikler bir tarafa, muhafazakarlar bir tarafa gibi… Geçmişte kendisini solda gören parti ve tabanları laik cephe üzerinden generaller ve sermaye ile kol kola girmişti. Bugün de Fenerbahçe kulübü üzerinden dönen tartışmalarda Türkiye’deki kapitalistlerin ağa babası Ali Koç’un bile şiddetle savunulduğunu görüyoruz. Oysa sınıf mücadelesi bir kenara itilip AKP’ye ve öncesinde siyasal İslam’ın diğer temsilcilerine karşı muhalefetin ana ekseni laiklik haline getirildiği sürece AKP ve siyasal İslam kültürel kamplaşmaları kullanmasını biliyor ve bu bölünmelerden karlı çıkıyor. Emekçiler başı açık ve başı kapalı şeklinde bölündükçe AKP kazandı. Sınıfsal temellerde değil de laikler ve muhafazakarlar şeklinde bölünme tuzağına düşmemek gerekiyor. Bu yüzden elbette ki kadın haklarını savunacağız, elbette ki eğitimin dinselleştirilmesine karşı çıkacağız ve gerekli refleksleri göstereceğiz, ama devrimci siyasetin merkezi emekçi sınıfın mücadelesi olmalıdır. Unutulmamalıdır ki laiklik, en iyi, muhafazakar emekçileri sınıf mücadelesinin taleplerine kazanmakla savunulur.

Türban Konusunda SEP Ne Diyor?

SEP, insanların giyim kuşamları üzerinden ayrımcılığa ve baskıya maruz kalmasına şiddetle karşı çıkar. Bu, türbanlı bir kadın için olduğu gibi mini etekli bir kadın için de geçerlidir. Bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Ama doğrudan soruya cevap verecek olursak sosyalist çizgi bugün de geçmişte de dini inançları gereği örtünen insanlara farklı gözle bakmaz ve bu insanlara yönelik engellemelere karşı çıkar. Burası açık bir konu. Bugün için SEP’in önüne koyduğu asıl görev, türban meselesi gibi emekçileri bölen kültürel kamplaşma konularının geri plana düşmesini sağlayacak şekilde emek gündeminin öne çıkarmaktır. Bunun bir anlamı da SEP’in türbanlı kadınları da sosyalist siyasete kazanması ve onları da iyi birer örgütçü haline getirmesidir.

28 Şubat sürecindeki generaller, dönemin TSK’sı ile Ecevit ve Baykal gibi laik cepheci siyasiler, türban yasağı gibi sorunları kangren hale getirerek İslamcıların ve AKP’nin propaganda alanını alabildiğine genişletmişti. AKP ve öncelleri de yaratılan mağduriyetleri değerlendirerek siyasete hükmetmeye başladılar. Yani o dönemki laik cepheci siyaset tam tersi bir sonuç yaratarak AKP’nin önünün açılmasını sağlamıştı. Bu siyasetin bir diğer sonucu da emekçiler arasındaki bölünmeleri şiddetlendirmesiydi. Oysa Türkiye’nin ucuz emek cehennemi bir ülke olmasına karşı türbanlı ya da değil, bütün emekçilerin birleşmesi gerekiyor.

Sosyalist bir düzende insanlara inançlarından ötürü herhangi bir baskı yapılmaz, bu konudaki iddialar burjuva propagandanın yalanlarıdır. Sosyalizmde özgürlük alanı olabildiğince genişlediğinden giyim-kuşam meselesinin sorun edilmesi kimsenin aklının ucundan geçmeyecektir.

Sosyalistler Varsa Umut Var!
SEP’e KATIL, DEĞİŞTİRELİM!

İletişim

0538 669 1917

iletisim@sep.org.tr

Genel Merkez: Kocatepe Mah. Bayındır 2 Sok. 45/7 Kızılay/ANKARA

SOSYALİZM KAZANACAK!